Cemil Meriç ve benzerlerinin işlevi üzerine düşünüyorum uzun süredir. Cemil Meriç ve benzerlerinden kastım, herkesin bir şekilde okuduğu, etkilendiği, bununla kalmayıp ileriki okumalarında veya düşünsel çabalarında bir üs olarak kullandığı, üzerinde yoğunlaşılan isimler. Bizi bu isimlere yaklaştıran ve onların söylediği birçok şeyin üzerimizde güçlü bir etki yapmasını sağlayan şey ne? Aslında bu sorunun cevabı, kişinin okuma serüveniyle çok yakından ilgili. Okumaya nerden başlıyoruz, bu seyir içinde hangi kitaplar kendilerini okutuyorlar ve hangi isimler üzerinde bir yoğunlaşma meydana geliyor… Herkes kendi okuma serüveni içerisinde bazı yazarlara diğerlerinden daha fazla önem veriyor. Bazen de birçok kişi bir yazar etrafında toplanabiliyor. Yani bu yazarlar üzerinde bir “ortak yoğunlaşma” meydana geliyor.
“Ortak yoğunlaşma” iyi bir şeydir diye kesin bir yargı belirtemiyoruz. Aynı şey tersi için de geçerli. Kötüdür de diyemiyoruz. Belki şöyle diyebiliriz, bu olumlu özellik çoğu zaman peşinden olumsuz bir etkiyi de sürüklüyor. Demokrasiye veya şu andaki herhangi bir kof çoğulcu örgütlenme biçimine karşı takınılan muhalif tavra uyup, çoğunluğun olduğu yerde kötülük vardır yahut çoğunluk karakteri gereği kötülüğe meyillidir demeyeceğim. Çünkü olumlu bir özellik olan “ortak yoğunlaşma”nın beraberinde kötü bir etkiyi getirmesi yine bir azınlık eliyle oluyor. Bir arkadaşım, “ben şucuyum bucuyum, şu adam benim adamım, diyenden korkacaksın, dikkatli bakarsan o adamların anlaşılmasının ve değer kazanmasının önündeki en büyük engelin, yine o kişinin müridi tarafından oraya konulduğunu görürsün” demişti. Üzerinde yoğunlaşmanın olumsuz etkisi böyle kişilerden oluşan bir azınlık tarafından garanti altına alınıyor. Mesela şu anda yapılan, herkesin bildiği bir Cahit Zarifoğlu kampanyası var. Bu kampanya küçük bir ekip tarafından organize edilen ve büyüyormuş gibi, olumlu etkileri çok büyükmüş gibi gösterilen bir kampanya. Fakat daha çok bir eğlence organizasyonunu andırıyor. Cahit Zarifoğlu’na dikkat çekmek isteyen insanlar Zarifoğlu’nun düşüncelerinin ve işlerinin konuşulmasını engelliyorlar.
Benzer şeyleri Cemil Meriç için de söyleyebiliriz. Çok fazla ismi kullanılan bir yazar Cemil Meriç. Aforizmik üslubu ve ilk bakışta aykırı duran düşüncelere sahip olması bunu kolaylaştırıyor. Bu üslup Cemil Meriç’in sadece isminin kullanılmasına neden olmuyor tabii ki. Aynı aforizmik üslup sürekli ilgi çeken ve okuyucuyu ayık tutan bir metin çıkarıyor ortaya. Okuyucu bir taraftan avantaj kazanıyor, metinden kopmuyor; diğer taraftan söylenen şey kelime oyunuymuş gibi geliyor, ehemmiyetinin farkına varılmıyor. Bununla beraber Meriç’in önemli bir özelliği daha var: Entelektüel birikimini bütün boyutlarıyla okuyucunun hizmetine sunması. Yazının başında sözünü ettiğimiz “üs olarak kullanılma”, büyük ölçüde bu özellikten kaynaklanıyor. Meriç’i okuyan birinin Batı tarihine yön veren birçok ismi tanıması ve önemli Türk yazarlar hakkında yüzeysel de olsa bir fikre sahip olması şaşılacak bir şey değil. Bu Ülke’yi okuduğumda henüz adını bile duymadığım yazarların konuştuğu meselelere ortak hissetmiştim kendimi. Çoğu şey için “Hayır bu böyle olamaz, böyle olmamalı” dediğimi hatırlıyorum. Daha sonra geriye dönüp baktığımda görüyorum ki Cemil Meriç’in söylediği şeyler etrafında dönüp durmuşum hep. Onun fikirlerini benimsemesem bile işaret ettiği meselelerde daha fazla bilgi sahibi olma ve meseleye vakıf olma ihtiyacı hissetmişim. Deyim yerindeyse kendi okuma serüvenimde bir üs olarak kullanmışım Meriç’i.
Her yazarın okuyucuya sunduğu bir yer var. Bu yer, bazen konferans salonundan herhangi bir sandalye bazen de kendisinin hemen yanıbaşında bir koltuk. Konferans salonundaysanız eğer konuşmacıyla iletişim kurma şansınız çok azdır. Kalkıp gitmek ise hiç kimsenin yadırgamayacağı bir davranış. Fakat hemen yanınızdaki insan size bir şeyler anlatıyor ve anlatılanlar sizin hakkınızdaysa, o kişiyi dinlememek için aşırı duyarsız olmalısınız. Cemil Meriç bize kendi hikayemizi anlatma iddiasında. Mağaradakiler’in ilk sayfasında Horatius’un şu sözleri var: “Ne gülüyorsun? Anlattığım senin hikayen” Belki de Cemil Meriç’ten etkilenmemizin nedeni, meselelere ortak edici bu tavırdır. “Gel, bir de burdan bak olaya” diyen bir insan gibi geliyor bana Cemil Meriç. Her zaman ikna etmek istiyor. Dayatmacı bir ikna faaliyeti değil bu. Tamamen öyle inanıldığı için yapılan ve karşıdaki kişiyle aynı seviyede durarak gerçekleşebilecek bir ikna… Yani size yanındaki koltuğu işaret eden bir adamın yapabileceği bir şey.